Kader İnancı Konu Anlatımı

    11.12.2023
    A+
    A-
    Kader İnancı Konu Anlatımı

    Kader İnancı Konu Anlatımı: Kader kavramının felsefi ve dini yönleri. Derinlemesine incelemeler ve açıklamalar.

    1. Kader ve Kaza İnancı

    KADER; bir şeye gücü yetmek, biçimlendirmek, planlamak, ölçü ile yapmak anlamlarına gelir. Terim olarak ise Allah’ın (c.c.) sonsuz ilmi ve kudretiyle, evrende olmuş ve olacak olan her şeyi bilmesi, belli bir ölçü, düzen ve uyum içerisinde programlaması, takdir etmesi ve yaratmasıdır.

    Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de evreni bir ölçü ve düzen içinde yarattığını bildirmektedir. “O, karanlığı yarıp sabahı çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, Güneşi ve Ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün bunlar mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir
    (ölçüp biçmesidir).” (En’âm suresi, 96)

    KAZA: Hükmetmek, emretmek, yaratmak ve gerçekleştirmek anlamlarına gelen kaza; ezelde bilinen ve takdir edilen şeyin, zamanı ve yeri geldiğinde Allah (c.c.) tarafından yaratılmasıdır.

    Örneğin; “Su 100 derecede kaynar.” ifadesi kader kavramını ifade ederken, uygun şartlar gerçekleştiğinde 100 dereceye ulaşan suyun kaynaması da kazadır.

    Kaza, Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın varlıklara karşı karar, emir ve fiillerini ifade etmek için kullanılmaktadır. “Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.” (Fus- silet suresi, 12)

     

    Hz. Peygamber (s.a.v.) de Kader inancını İslam’ın inanç esaslarından biri olarak Cibril hadisinde zikretmiştir.

    Kader ve kazaya iman; Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, her şeyi kuşatan bir iradesi bulunduğunu ve O’nun kudretinin bütün varlıklardan üstün olduğunu kabul etmektir.

    Bu yönüyle kader ve kazaya iman, Allah’a iman etmenin doğal neticesidir ve İslam’ın inanç esaslarındandır. Yüce Allah’ın kader ile ilgili olarak mutlaka bilmemiz gereken üç tane ismi vardır. Bu isimler ve açıklamalarını şu şekilde sıralayabiliriz;

    İLİM: Allah’ın gerek duyular âlemini gerekse duyu ötesine ait bütün nesne ve olayları bilmesidir.

    İRADE: Allah’ın dilemesi ve dilediğini dilediği şekilde yapmasıdır.

    KUDRET: Allah’ın her şeye gücünün yetmesi, dilediğini dilediği zamanda var veya yok etmesidir.

    1. Allah Herşeyi Bir Ölçüye Göre Yaratmıştır

    İnsanın mükemmel yaratılışı, hayvanların sevk ve idaresi, dünyanın yaratılışı ve özellikleri, galaksiler, yıldızlar, gezegenler ve uydular Allah’ın evrende yarattığı ölçü ve düzene örnektir. Evreni ve içindekileri en güzel şekilde yaratan Allah (c.c.) aynı zamanda bu düzenin ahenk içinde devam etmesini de sağlamaktadır.
    Evrende var olan her şey planlı ve ölçülü bir şekilde Allah’ın (c.c.) yaratmasıyla oluşmuştur. İnsanlara açıkça bildirilen bu gerçekler gerçek Kur’an-ı Kerim’de yer bazı ayetlerde şu şekilde ifade edilir;
    “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak ve düzensizlik görüyor musun?” (Mülk Suresi, 3.)
    “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık.”(Tîn Suresi, 4)
    “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Bunların her biri bir yörüngede yüzmektedirler.” (Enbiyâ suresi, 33)
    “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer suresi, 49

    2.Kader ve Evrendeki Yasalar

    Allah’ın evrendeki uyumu sağlamak ve mevcut düzenin belirli kurallara göre devamı için birtakım yasalar koymuştur. Allah’ın koyduğu bu yasalar Sünnetullah veya Âdetullah olarak adlandırılır. Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayette bu durumdan “Her şeyin, kaynağı bizim katımızdadır ve biz her şeyi, kusursuzca belirlenmiş bir ölçüye, bir uyuma göre indiririz.” (Hicr Suresi, 21) ayeti ile söz edilmektedir. Genel olarak bu yasalar üç kategori altında ele alınmaktadır. Bunlar;

    • Fiziksel Yasalar
    • Biyolojik Yasalar
    • Toplumsal Yasalar

    3.Fiziksel Yasalar

    Fiziksel yasalar, madde ve enerjinin oluşumu, yapısı, hareketi, değişimi ve maddeler arası ilişkilerle ilgili evrensel prensipleri içerir. Fiziksel yasalara ilişkin yapılan araştırmalar bu yasaların insan hayatını daha kaliteli ve konforlu olmasına katkı katkı sağladığını ortaya çıkarmıştır. Deney gözlem ve araştırmalar sonucu insanlar tarafından etkisi ve sonuçları kanıtlanabilir bir özelliğe sahiptir. Fiziksel yasalara ilişkin çeşitli örnekler şu şekilde sıralanabilir;

    •  Buzların erimesi
    • Yağmurun yağması
    • Rüzgarın oluşumu
    • Isınan metallerin genleşmesi
    • Gece ve gündüzün oluşumu
    • Isınan suyun buharlaşması
    • Gemilerin su üzerinde batmadan hareket edebilmesi
    • Yüksekten burakılan bir cismin her zaman yere doğru düşmesi

    4.Biyolojik Yasalar

    Dünya üzerindeki bütün canlılar ile ilgili yasalardır. Canlıların do- ğumu, üremesi, beslenmesi, gelişmesi, fiziksel yapısı ve birbiri ile olan ilişkisi ile ilgili Allah’ın koymuş olduğu evrensel prensiplerdir. Gerekti- ğinde deney gözlem ve araştırmalar sonucu insanlar tarafından etkisi ve sonuçları kanıtlanabilir bir özelliğe sahiptir. Biyolojik yasalara ilişkin çeşitli örnekler şu şekilde sıralanabilir;

    • Solunum, sindirim ve dolaşım sistemleri
    • Besin zinciri
    • Fotosentez
    • Çevreye uyum sağlayabilmeleri

    5.Toplumsal Yasalar

    Toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için uyması gereken yasalara toplumsal yasalar denir. Toplumsal yasalar genel ola- rak sebep sonuç ilişkisine göre neticelenir. Toplumsal yasalara ilişkin çeşitli örnekler şu şekilde sıralanabilir;

    • Ahlak Kuralları
    • Adalet
    • Kul hakkı
    • Göç
    • Savaşlar
    • Toplumsal kargaşa

    Evrendeki Yasalar İle İlgili Genel Kurallar

    • Fiziksel ve Biyolojik Yasalar deney, gözlem ve araştırmalar sonucu kanıtlanabilirler.
    • Hiçbir varlığın Fiziksel ve Biyolojik Yasaların dışına çıkması mümkün değildir.
    • Toplumsal Yasalar, Fiziksel ve Biyolojik Yasalar kadar kesinlik içermez.
    • İnsanın fiziksel yapısı Biyolojik Yasalar ile, davranışsal yapısı Toplumsal yasalarla ilgilidir.
    • Toplumsal olaylar sebep sonuç ilişkisine göre sonuçlanır.
    1. İnsanın İradesi ve Kader

    İnsanın akıllı ve irade sahibi olması davranışlarından sorumlu ol- ması anlamına gelir. Bu yüzden kader; insanın akıl ve sorumluluk sahibi olmasıyla yakından ilgilidir. İnsan, aklını kullanarak seçimlerde bulunur. Akıl; iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edebilme yeteneğidir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde dile getirilir; “Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrâhîm suresi, 52)

    Allah insana iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayıracak bir akıl; doğru ve hayırlı olan şeyleri tercih edebilmesi için de irade vermiştir.

    Vahiyle doğru ve yanlış şeylerin neler olduğu açıklanarak, Bu doğru ve iyi şeyleri tercih etmesine rehberlik yapıp yol gösterecek, ilahi kitaplar ve peygamberler göndermiştir.

    İnsana iradesini özgürce kullanabileceği bir alan bırakarak iyiyi veya kötüyü seçme konusunda serbest bırakmıştır. Dünya hayatında insan iyi veya kötü yoldan istediğini tercih edebilir.

    Allah insanı, kendi iradesi ile ortaya koyduğu söz ve davranışlardan sorumlu tutmuştur. İnsan kendi tercihlerimizle meydana gelen her şeyden mutlaka sorguya çekilecektir.

    Dünya hayatında bazı durumlar da vardır ki, bu durumlara insan iradesi ile karar veremez. İnsan, iradesi dışında ortaya çıkan bu durumlardan ise sorumlu tutulmamıştır. Örneğin; cinsiyet, fiziki özellikler, göz rengi vb.

    1. Kader İle İlgili Kavramlar

    Gerek dinî literatürde gerekse halk arasındaki deyim ve sözlerde karşımıza çıkan ve kaderle ilişkilendirilen bazı kavramlar vardır. Kader dinî literatürde daha çok ecel, ömür, hayır, şer, afet, sağlık, hastalık, rızık, başarı, başarısızlık, tevekkül gibi kelime ve kavramlarla ele alınmıştır Halk arasında ise “Kaderim böyleymiş!”, “kader mahkûmu”, “kötü talih”, “Kısmette ne varsa o olur.”, “alın yazısı” şeklinde karşımıza çıkmaktadır Doğru bir kader anlayışı ve inancı için bu ifadelerin kaderle ilişkilerini sağlıklı bir şekilde kurmak gerekir.

    Ecel ve Ömür

    Ecel kelimesi, sözlükte müddet, süre, belirlenen vaktin sonu gibi anlamlarla açıklanmıştır. Terim olarak ömrün bittiği, hayatın sona erdiği zamana denir. Ecel kavramı Kur’an’da, insan için kullanıldığı gibi milletlerin, Güneş’in, Ay’ın ve yer ile gök arasındaki her şeyin var olma süresinin belirlendiğini ifade etmek için de kullanılmıştır. Dünyadaki her varlık için Allah tarafından belirlenmiş bir yaşam süresi vardır. Varlıkların dünyada geçirdiği bu yaşam süresi de ömür olarak adlandırılır. Ecel ve Ömür kavramları Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde şu şekilde dile getirilmektedir;

    “Yeryüzünde bulunan her canlı sonludur. Sadece kerem sahibi, Yüce Rabb’inin varlığı süreklidir.” (Rahmân suresi, 26, 27. ayetler)

    “…(Güneş ve Ay’dan) her biri, belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler…” (Fatır Suresi, 13. ayet)

    “Her can, ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”

    (Ankebut Suresi, 57. ayet)

    “O (Allah), sizi bir çamurdan yaratan, sonra size bir ecel, (bir ömür süresi) tayin edendir…” (En’am Suresi, 2. ayet)

    İyi Bir Müslüman İçin Ecel ve Ömür

    1. İyi bir Müslüman, hayatın bir sonunun olduğunu bilerek Allah’ın kendisine bağışladığı ömrü iyi değerlendirir.
    2. İyi bir Müslüman, hayatın her anında güzel davranışlar sergilemeye çalışır ve çevresine faydalı bir insan olmaya gayret eder.
    3. İyi bir Müslüman, ölümün için bir yok oluş değil, ahiret hayatına geçiş için bir köprü olduğunu idrak eder.
    4. İyi bir Müslüman ölümden korkmak yerine ölüme her zaman hazırlıklı bir hayat yaşamaya gayret eder.

    Rızık

    Allah dünyadaki her canlının ihtiyaç duyabileceği her türlü rızkı yaratmıştır. Ancak her canlı hakkı olan rızığa ulaşması için belirli bir çaba göstermesi gerekir. İnsanın elde edeceği rızık, harcayacağı fiziki ve zihinsel çaba ile doğru orantılıdır. Daha fazla gayret gösteren insana Allah daha fazla rızık verir. Ayrıca rızık konusunda Allah insanlar arasında her hangi bir ayrım yapmaz. Bu konudaki temel ölçüt harcanan emektir. (Erkek, kadın; Müslüman, gayrimüslim vb.)

    ‘’Sizden birinizin sırtına bir bağ odun yükleyip satması, dilenmesinden daha hayırlıdır.’’ (Hadis)

    ‘’Gerçekten insanın kendi çalışmasının karşılığından başka bir şey yoktur.’’ (Necm Suresi 39)

    ‘’Allah gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.’’ (Casiye Suresi 22)

    Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik ettiği gibi sen de insanlara iyilik et.’’ (Kasas Suresi, 77)

    Not: Dinimize göre çalışmadan kazanmak, üretmeden tüketmek, boş durup beklemek hoş karşılanmaz. ‘’Nasıl olsa rızkımı Allah verir.’’ düşüncesiyle pasif bir bekleyişi uygun görmez.

    Dinimizin Emek ve Rızık Konusundaki Tavsiyeleri;

    • İnsan elinden geldiğince çaba göstermelidir.
    • Hem bu dünya, hem de ahiret için çalışmalıdır.
    • Alan el değil; veren el olmaya gayret etmelidir.
    • Rızkını helal yollardan ve alın teri ile kazanmalıdır.
    • Mümkün olduğunca başkalarına muhtaç olmaktan kaçınmalıdır.
    • Elde ettiği rızık için Allah’a şükretmesini bilmelidir.

    Tevekkül

    Tevekkül; Allah’a teslim olmak, güvenmek, dayanmak ve ona sığınmak demektir. Dinî bir terim olarak tevekkül, bir işi yaparken elinden gelen gayreti göstermekle birlikte kalben Allah’a bağlanıp ona güvenmek, sonucu ondan beklemek demektir. Unutulmamalıdır ki; Tevekkül, Allah’tan kendimiz için hayırlı olanı istemektir. Bununla birlikte belki de çok istenilen şey bizim için hayırlı olmayabilir.

    • Bir öğrencinin derslerine gerektiği şekilde çalışarak, hayırlı bir gelecek için Allah’a dua etmesi tevekküldür.
    • Bir esnafın dükkanını sabah erkenden açarak, müşterileri için gerekli her türlü hazırlığı yaptıktan sonra, helal kazanç için Allah’a dua etmesi tevekküldür.
    • Bir sporcunun sıkı bir şekilde antrenman yaparak, maça çıkmadan önce galibiyet için Allah’a dua etmesi tevekküldür.
    • Bir sürücünün trafik kurallarına eksiksiz uyması, bununla birlikte aracının her türlü bakımını yaptırdıktan sonra, kazasız belasız bir yolculuk için Allah’a dua etmesi bir tevekküldür.

    Başarı ve Başarısızlık

    İnsan kendisine verilen akıl ve iradesiyle başarıya gidecek yolları öğrenir ve tercih eder. Tercihleri sonucunda ya başarılı ya da başarısız olur Bir tercih söz konusu olduğu için başarı veya başarısızlığın sorumluluğu insanın kendisine aittir. Başarı yolunda insanın önüne çok sayıda engel çıkabilir. Engeller karşısında hemen vazgeçmek ve sorumluluktan kaçmak doğru değildir.

    Başarılı olmak için kişinin çalışması, çabalaması, yaptığı işlerle ilgili gerekli her türlü gayreti göstermesi ve sorumluluklarını yerine getirdikten sonra başarılı olmayı Allah’tan beklemelidir. Çok çalışmasına rağmen arzu ettiği başarıya ulaşamayan insan da “Ben ne bahtsızım.” diyerek Allah’ın takdirine isyan etmemeli, gayreti elden bırakmamalıdır.

    Bu konuda Hz. Muhammed (s.a.v.) tutum ve davranışlarıyla bizlere örnek olmuştur. Mekke’de başına gelen bütün olumsuzluklara rağmen azim ve kararlılıkla insanları hak yola davet etmeye devam etmiştir.

    Hak ve adaletten ayrılarak zulüm ve haksızlıkla bir şeyleri elde etmek başarı sayılmaz. Haksızlıkla ve adaletsizlikle sözde başarılar elde etmiş insanlarla ilgili Kur’an-ı Kerim’de, “İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.” buyrulmaktadır.

    Başarı için doğruluktan ve adaletten ayrılmayanları ise Allah mükâfatlandıracaktır. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de, “Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de.” buyrularak başarıda asıl sırrın Allah’a duyulan saygıda ve bağlılıkta olduğu vurgulanmaktadır.

    Hastalık ve Sağlık

    Sağlık, Allah’ın insana bahşettiği nimetlerin başında gelir. Sağlığın değerini hasta olduğumuzda daha iyi anlarız. Küçük bir rahatsızlık bile hâlsiz ve yorgun düşürür. Tedavisi zor olan hastalıklarla mücadele edenler ve sürekli yatağa bağımlı yaşayanlar da sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu bizlere gösterir. Yediğimiz, içtiğimiz şeylerin sağlıklı olması; hijyen şartları; yaşadığımız ortamın ısı, ışık, hava gibi etkenlerinin yeterli olması; uyku ve dinlenme gibi hususlara dikkat edilmesi hastalıklardan korunmamız ve sağlıklı kalmamız için büyük bir önem arz eder.

    Dinimizde helal ve temiz olanı tercih etmek, haramdan uzak durmak da beden ve ruh sağlığımız açısından önemlidir. Bu konuyla ilgili Allah şöyle buyrulmuştur: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!..

    Alınan bütün önlemlere rağmen insanlar yine de hasta olabilir. Böyle durumlarda “Hasta olmak benim kaderimde varmış.” diyerek tedavi olmamak veya hastalığa çare aramamak doğru bir kader anlayışı değildir.

    Hasta olan kişi sağlığına kavuşmak için gerekli tedavi yollarına başvurmalı ve Allah’a dua etmelidir. Peygamberimiz “Ey Allah’ın kulları! Tedavi olunuz. Şüphesiz Allah her hastalığın şifasını yaratmıştır.” buyurarak bu konuda bizlere yol göstermiştir.

    4.Bir Peygamber Tanıyorum: Hz. Musa

    Hz. Musa, gördüğü rüya üzerine doğan bütün erkek çocukların öldürüldüğü bir dönemde dünyaya gelmiştir. Dönemin firavunu halka zulüm eden bir yöneticiydi.

    “…Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız…” emri gereğince an- nesi Hz. Musa’yı bir sandık içerisinde nehre bırakır.

    Musa’yı (a.s) taşıyan sandık, dalgalarla sürüklenerek Allah’ın izniyle Firavun’un sarayına ulaştı. Her ne kadar Firavun O’nu öldürmek istemişse de Firavun’un karısı çocuğu görünce kalbinde ona karşı bir sevgi doğdu.

    Yüce Allah Hz. Musa’yı (a.s.) korudu ve annesini ona sütanne olarak kavuşturdu. Böylece Allah’ın takdiriyle Hz. Musa, Firavun’un sarayında fakat kendi annesinin kucağında emniyet için- de büyüdü.

    Musa (a.s.) olgunluk çağına gelince Medyen şehrine gitti. Burada yaptığı anlaşma gereği bir adamın yanında on yıl çobanlık yaptı ve kızlarından biriyle evlendi. Daha sonra Mısır’a geri dön- meye karar verdi.

    Musa (a.s.) bu süreyi doldurup eşiyle birlikte yolda giderken Allah tarafından kendisine peygamberlik görevi verilmiştir. Firavun’u ve Mısır halkını Allah’ın varlığına ve birliğine inanmaya çağıracak bir elçi olarak seçilmiştir.

    Hz. Musa bu görevin ne kadar ağır bir yük olduğunu biliyor- du. Onun için Allah’a şöyle dua etti: “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.”

    Yüce Allah da onun bu duasını “…Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki, bu sayede size erişemeyecekler, mûcizelerimizle siz ve size tâbi olanlar üstün geleceksiniz.” buyurarak kabul etti.

    Yüce Allah Hz. Musa’yı birtakım mucizelerle destekledi. Asâsı kocaman bir yılan oldu. Elini koynuna sokup çıkarınca gözleri kamaştıran bir nur gibi parlayıverdi. Bu mucizeler karşısında şaşkına dönen Firavun iman etmemekte direndi.

    En ünlü sihirbazlarını toplayarak Hz. Musa’yı mağlup edebileceğini düşündü. Sihirbazlar Hz. Musa’ya karşı halkın önünde yarışa girişseler de başarılı olamadılar.

    Sihirbazlar Allah’ın kudreti karşısında Firavun’un hiçbir gücü olmadığını, Allah’ın her şeyden üstün olduğunu anlamışlardı. Firavun’un tehditlerine aldırış etmeden Müslüman oldular.

    Hz. Musa ve Hz. Harun, Firavun’un iman etmesi için çok çaba sarf ettiler. Ancak Firavun bir türlü yola gelmedi ve küfürde ısrar ederek insanlara karşı zulmünü artırdı.

    Bunun üzerine Hz. Musa kavmini toplayarak Filistin’e doğru yola çıktı. Firavun ise ordusuyla birlikte onların peşine düştü ve hepsi denizde boğulup gitti. Böylece Yüce Allah yeryüzünde bozgunculuk yapanları cezalandırmış, Allah’a inanıp peygamberinin peşinden gidenleri ödüllendirmişti.

    Hz. Musa çocukluğundan itibaren Allah’ın koruması ve gözetmesi altında olmuştur. Kardeşi Harun da o peygamber olduktan sonra onun en büyük destekçisi oldu.

    Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun, dünya yaratıldığı günden beri devam etmekte olan hak ve batıl mücadelesinin iki büyük peygamberidir.

    Firavun gibi bir güç karşısında Allah’ın yardımıyla sergiledikleri vakur, asil ve sabırlı duruş kötülüklerle mücadele konusunda hepimiz için güzel bir örnektir.

    1. Bir Ayet Tanıyorum: Ayete’l Kürsi ve Anlamı

    Bakara Suresi’nin 255. ayeti Ayete’l Kürsi olarak adlandırılmaktadır. Bu ayet, Allah’ın yüce sıfatlarını ve eşsiz kudretini konu edinir.

    İçinde “kürsi” kelimesi geçtiği için bu ayete “Ayete’l-Kürsi” denilmiştir. Kürsi, kavramın Allah’ın sonsuz gücü, kudreti ve hükümranlığı anlamlarına gelir.

    Ayet’l Kürsi’nin Okunuşu

    Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, lâ te’huzühû sinetün velâ nevm, lehû mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, men zellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih, ya’lemü mâ beyne eydîhim ve mâ halfehüm, ve lâ yühîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bimâ şâ’, vesia kürsiyyühüs semâvâti vel ard, ve lâ yeûdühû hifzuhümâ, ve hüvel aliyyül azîm.

    Ayet’el Kürsi’nin Türkçe Anlamı

    Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

    Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir.

    Onu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?

    O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise onun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar.

    Onun sonsuz kudreti, gökleri ve yeri kaplar. Onları görüp gözetmek ona ağır gelmez. Gerçekten yüce ve büyük olan yalnızca odur.

    BİR YORUM YAZIN

    ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

    Henüz yorum yapılmamış.